Metza Gümrük Müşavirliği Yönetim Kurulu Başkanı Turan Demir: "Hayvanı Biz Kesiyoruz , Bizim Etimizle Sucuk Yapıp Bize Beş Katına Satıyorlar."
- Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Turan DEMİR: Ardahan’ın Hanak İlçesi Çayağzı köyü 1958 doğumluyum. Hanak Lisesinde okudum. Üniversite sınavları için İstanbul’a 1976 ‘da geldim. Fakat 1980 yılına kadar ülkemizde yaşanan sağ-sol siyasi çatışmaları nedeniyle istediğim okula giremedim. Özel sektörde çalışmaya başladım.1980’ de askere gittim. Askerlik sonrası da gümrük müşavirliği firmasında çalışmaya başlayarak yöneticilik yaptım.1991 yılında kendi şirketimizi kurduk. Metza Gümrük Müşavirliği olarak hizmet vermeye devam ediyoruz
- Hanak sizin için neyi ifade ediyor?
Turan DEMİR: Memleketim benim için özlemi ifade ediyor. Doğup büyüdüğüm, çocukluğumu yaşadığım, tarlalarında, çayırlarında koşup oynadığım giderken sevinçle gittiğim, dönerken hüzünle döndüğüm yer
- Ardahan’ı ilk defa ziyaret edeceğiniz misafirlerinize nereleri gezdirirdiniz?
Turan DEMİR: Ardahan’ın her ilçesi de ayrı bir güzelliğe sahip. Bilbilhan Yaylası, Ardahan Kalesi, Şeytan Kalesi, Çıldır Gölü, Harosman Mağaraları, Ilgar Dağı, Aktaş Gölü mutlaka görmeniz gereken yerlerden bir kaçı.
- Ardahan’ın ilk aklınıza gelen yöresel yemekleri nelerdir?
Turan DEMİR: ilk aklıma gelen yöresel yemekler kaz, hingal, kesme çorbası ve hamur işlerinden kete ile pişi .
- Ardahan’ın en önemli sorunu sizce nedir? Serhat illerimizin kalkınması için neler söyleyeceksiniz?
Turan DEMİR: Ardahan’ın kendi hemşerilerimizce yeterince desteklenemediğini, yatırım görmediğini, vitrine çıkarılmadığını düşünüyorum. Bugün ülkemizin dört bir yanında çok değerli ve kıymetli Ardahanlı başarılı girişimci ve iş insanı hemşehrimiz mevcut. Ancak gelin görün ki Ardahan için elimizi taşın altına koyacak cesareti gösteremedik. Konuyu sadece Ardahan için ele almayalım serhat illerimiz için 1980’ li yıllarda göç dalgası ile daha geniş perspektifte anlatmam gerekirse;
Kars, Ardahan ve Iğdır serhat illerimizde 1980’ de göç dalgası başlayınca oradan göç eden insanlar metropollere büyükşehirlere yerleştiler. Dolayısıyla da bu 242 pare köyden en azından 300 haneli bizim köyden bahsedelim. Ortalama her hanede beş kişi yaşadığını sayarsak 1500-2000 kişi o köyde yaşıyordu. Ekmeğini ununu şekerini, yağını peynirini sütünü etini, temel gıda maddelerini kendileri üretiyordu ve hiçbir zaman hiç kimseye muhtaç olmama noktasında çok büyük özgürlüklere sahiplerdi. Biliyorsunuz karnı aç olan adamın başı dik olmaz. Her ne kadar köyde fakir üç-beş aile olsa da onlarda onurlu insanlardı.1980’ ler de göç eden insanlar İstanbul’a ve büyükşehirlerin varoşlarına yerleştikten sonra tabi iş bulma, eğitim ve geçim konusunda sıkıntılar yaşadılar.Hal böyleyken karnı aç olan insanlar bir şekilde ,bir takım insanların arkasından yanlış veya doğru olduğunu bilerek gittiler. Ülkeyi geldiğimiz noktada gerçekten ekonomik ve sosyal anlamda çökertilen bir noktaya getirdiler. Yani bunu Türkiye çapında düşünürsek demek ki üreten bir toplumdan kendi kendini doyuran, kendi kendini ayakta tutan toplum hantal bir toplum haline geldi. Yani göç dalgası ile varoşlara gelenlerin ancak %10-20’ si ayakta kalabildi. Ülke genelinde düşünürsek %70-80’e yakını sadece birilerinin yönlendirmesiyle hareket eden bir toplum haline geldi. Ayrıca hareket eden ve dik duran insanların sayısı maalesef azaldı ve gittikçe ülkenin tüm kurumlarına yansıdı. Öyle olunca da dünya ile entegrasyonu sağlayamadı. 1991 yılında kurulmuş bir şirket olarak 28 yılda geldiğim noktada eğer 20 çalışanımla bu ay maaşları çıkarabilecek miyiz ? KDV ‘mizi ,SSK ‘mızı ödeyebilecek miyiz? endişesini taşıyor isek ekonominin iyi gittiği söylenemez. Sonuç olarak doyduğum yer burası ama doğduğum yere ne katkı sağlayabiliyorum hesabını maalesef yapamıyorum. Örnek vermem gerekirse hayvanı biz kesiyoruz , bizim etimizle sucuk yapıp bize beş katına satıyorlar. Hayvancılıkta hak ettiğimiz yere gelebilmemizin sadece merkezi hükümet tarafından değil Ardahanlı girişimci insanlarımız tarafından da desteklenerek rayına oturacağına inanıyorum.